Edebiyat ve Şehirler: Romanlarda İstanbul'un İzleri
Köklü tarihi ve kültürü ile tüm dünyaya ilham verebilecek kadar eşsiz bir şehirdir İstanbul. Sadece Anadolulu yazarları değil, farklı ülkelerden birçok edebiyatçıyı da büyüsü altına alır. Birçok edebi esere konu olsa da hiçbir kitap tek başına İstanbul’u anlatıyor, hiçbir yazar şehri tüm yönleriyle gösteriyor denemeyecek kadar da derindir. Fakat bu şehri tanımanın en iyi yollarından biri de yine kitaplardır. İstanbul’u anlamak isteyenler için bu şehirden ilham alan roman ve yazarların izini süreceğiz.
İstanbul ve Edebiyatın Kesişimi
Kadim bir şehir olan İstanbul, Türkler Anadolu’ya yerleşmeden öncesinden beri edebiyatın, şiirin, sanatın şehridir. Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra adına yazılan methiyeler, şiirler, öyküler arttığından edebiyatta önemli bir mekan olur. Tarihte hakkında Boğaziçi’nin güzelliğini anlatan sahilnameler, güzelliğini öven şehrengizler, Fatih Sultan Mehmed’i de anlatan fetihnameler yazılsa da zamanla modern edebiyatın parçası haline gelir. Kültürü, insanları, coğrafyası ile edebiyata ve sanata her zaman ilham kaynağıdır. Zamanla hakkında yazılan şiir ve kitaplar şehrin edebiyattaki yerini güçlendirip dünya çapında çok tercih edilen bir imgeye dönüştürür.
Edebi Bir Mekan Olarak İstanbul
İstanbul’un çok kültürlülüğü ve adım başı değişen sosyolojik yapısı, yazarlara ilham vererek birçok ilginç karakterin oluşumuna zemin hazırlar. Boğaz manzaraları, köklü tarihe tanıklık etmiş yapılar, doğal güzellikler ise şehrin edebiyat aşkını canlandıran diğer yönleridir. İstanbul her yönüyle yazarların ilgisini çektiği için sıklıkla edebi mekan olarak tercih edilir, hikayenin bir noktasında kendine yer bulur. Sadece Türk edebiyatçıları arasında değil, yabancı yazarlar arasında da meşhurdur.
Yazarların edebi mekan olarak İstanbul’u seçtiği metinlerde şehrin yüzyıllar içerisinde değişen kültürü, sanatı, topografyası, sosyolojisi izlenebilir. En eski eserlerden bugüne doğru bir sıralama yapıldığında şehrin zaman içerisinde nasıl değişime uğradığını görmek hiç de zor olmaz. Yazarlar İstanbul’u konu alırken o dönemde şehrin semtleri ve mahallelerindeki yaşama dair önemli kanıtlar da bırakır. Bir yazarın İstanbul betimlemelerini okurken onun gözünden İstanbul’a bakabilir, dönemin koşullarını anlayabilirsiniz.
İstanbul’un Tarihi, Kültürel Çeşitliliği ve Coğrafi Konumu
Asya ve Avrupa kıtasını birbirine bağlayan boğazı ile binlerce yıldır hakimiyet sevdalılarının radarındadır İstanbul. Yunan, Roma, Bizans, Osmanlı… Birçok medeniyetin gözü üzerinde olan şehir hep büyüktür, hiç küçük olmak nedir bilmez ki! Tarihi boyunca ünlü ve talep gören bir şehir olduğundan İstanbul’da birçok medeniyetin ve kültürün izi bulunur.
Farklı kültürlerden gelen insanların bütünleşip “İstanbullu” olduğu şehir, tıpkı coğrafyası gibi çatışmalarla doludur. Doğu ve Batı, Anadolu ve Avrupa, köylü ve şehirli çatışmaları arasında şekillenir “İstanbullu” kültürü. Ne birine ne de diğerine ait olmayı beceremeyen bu şehir en çok da çatışmalarıyla edebiyatçılar için her köşede ilham saklar.
Ziya Paşa’nın “Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kâşaneler gördüm / Gezindim mülk-i İslam’ı bütün viraneler gördüm” dediği 19. yüzyılın İstanbul’u ile 21. yüzyılın İstanbul’u aynı değildir. Fakat bir gerçek var ki İstanbul her dönem insanları tarihi, kültürü ve coğrafi avantajıyla büyülemeyi başarır.
İstanbul'u Anlatan Öne Çıkan Romanlar
İstanbul ile ilgili romanlarda dönemin sosyo-kültürel yapısını görmek mümkün olsa da bunun yazarın gözünden görüldüğü unutulmamalıdır. Aynı dönemde şehir hakkında yazan Orhan Kemal ile Tanpınar şehrin bambaşka yüzlerini anlatır. Bu durum İstanbul’un çok katmanlı yapısının yanı sıra eserine kendi bakış açısını, çevresini, edebi anlayışını yansıtmasından da kaynaklanır. Şimdi sıralayacağımız eserleri okurken bu yönden bakarak yeni bir pencere açabilirsiniz.
Orhan Pamuk – "İstanbul: Hatıralar ve Şehir"
Orhan Pamuk otobiyografik eserinde 1950-60’lı yılların İstanbul’unu kendi gözünden anlatır. Kendi hayatından daha çok şehrin hikayesine ağırlık verdiğinden kitabın adını da bu yönde koyar. Yazarın 22 yaşına kadar olan hikayesini roman tadında anlatan eserde şehrin yıkılan ahşap konaklarından zamanla eriyen kültürüne birçok detayı bulabilirsiniz.
Ahmet Hamdi Tanpınar – "Huzur"
Ahmet Hamdi Tanpınar, İkinci Dünya Savaşı sırasında Mümtaz ve Nuran’ın aşkını anlatırken İstanbul’u da baş karakterlerden biri haline getirir. Sahaflar Çarşısı’ndan İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’ne birçok farklı mekan kitabın bir karakteri gibi detaylı anlatılır.
Elif Şafak – "Aşk"
Mevlana ve Şems-i Tebrizi’nin aşkını 21. yüzyıla taşırken Elif Şafak en iyi aşk romanının İstanbul’da yazılacağından bahseder. Tasavvufi aşk üzerine temellenen kitabın özünde bir şehir olarak İstanbul, kadın ve aşk anlatılır. Yazar İstanbul’un kaosu ve çok kültürlü yapısını kitabına kendi bakış açısından taşır.
Yaşar Kemal – "İnce Memed"
Yaşar Kemal’in İnce Memed’i aslında Çukurova’da başlayan bir hikayedir. 1953 yılında İstanbul’da zorlu bir kış yaşanırken yazar eserin konusuna karar verir. Yakacak odunları bile olmadığından para kazanmak için İnce Memed’i yaratır. Romanı para kazanmak için yazmış olmasından utanarak yayımcıya gösterdiğinde imzasını konulmasını istemeyecek kadar edebiyat aşığı bir yazarın kaleminden çıkmıştır.
Oğuz Atay – "Tutunamayanlar"
Türk edebiyatının bilinçli olarak yazılan ilk denemesi olan Tutunamayanlar, Oğuz Atay’ın İstanbul’unda geçer. Arkadaşı Selim’in neden intihar ettiğini araştıran Turgut’un Ankara – İstanbul arasındaki hikayesini anlatır. Baş kahramanın Ankara ve İstanbul’un kaotik şehir yaşamından kaçarak en son doğayı sembolize eden Anadolu’ya kaçması ile sonlanır.
Halide Edib Adıvar – "Sinekli Bakkal"
Osmanlı’nın son dönemlerinde İstanbul Aksaray’da yer alan Sinekli Bakkal sokağında geçer, Halide Edib Adıvar’ın eseri. Dönemin sadece toplumsal ve kültürel yanını değil, siyasi tarafını da açık bir gerçeklikle ortaya koyar. Doğu ve Batı çatışmasını İstanbul örneği üzerinden anlatırken kültürel sentezin çıkarabileceği mükemmellikten bahseder.
Reşat Nuri Güntekin – "Çalıkuşu"
Reşat Nuri Güntekin eserinde İstanbul’da yaşayan ve köklü bir ailenin kızı olan Feride ile Kamuran’ın aşkını anlatır. İstanbul’da başlayan hikaye nişanlısı tarafından ihanete uğrayan Feride’nin Anadolu köylerinde dolaşarak öğretmenlik yapmasını konu alır.
Mario Levi – "İstanbul Bir Masaldı"
1920’li yıllardan 1960’lı yıllara kadar İstanbul’u anlatan güzel eserlerden biri de Mario Levi’ye ait. Yahudi bir ailenin bu yıllarda yaşadıklarını anlatan eserde İstanbul’da kendi ülkesini arayanların hayal kırıklığı anlatılır. İstanbul’da aradığını bulamayanların ve umudu tükenenlerin öyküsüdür.
Ayşe Kulin – "Sevdalinka"
Ayşe Kulin bu eserinde Boşnak halkının acılarını anlatır. Yaşanan savaşlar sırasında Sırp ve Hırvatların Boşnaklara yaptıklarından bahseder. Belgesel nitelikli eser, tarihi ve siyasi kişiler dışında kurguya dayanır.
Peyami Safa – "Fatih-Harbiye"
Kült eserlerden biri kabul edilen kitap Peyami Safa’nın kalemini gösteren edebi yönü kuvvetli bir romandır. İstanbul’un Fatih ve Harbiye semtleri arasında yaşanan bir aşkın öyküsünü anlatırken İstanbul’u da merkeze alır. Fatih ve Neriman’ın aşkı anlatılırken alaturka ve alafranga yetişmiş iki gencin kimliklerini şehrin kültürü ile ortaya koyar.
Nedim Gürsel – "Boğazkesen: Fatih'in Romanı"
Nedim Gürsel’in Fatih’in emrini duydum diye anlattığı romanda İstanbul başlıca konudur. İstanbul Fatihi II. Mehmed’in romanını anlatırken postmodern bir şekilde tarihi ele alır. Boğazda bir villada polisin aradığı terörist kadının aranması ile başlayan hikaye Fatih’in başarılarına kadar uzanır.
Alev Alatlı – "Gogol'un İzinde"
Alev Alatlı’nın eserinde Rusya’ya giden bir kadının yaşananları sorgulaması, ülkesi ile kıyaslaması anlatılır. Türkiye’nin geleceğini izlediğini düşünen ve güvenilirliğini kaybetmiş bir ülkenin başına gelebileceklerini sorgulayan kadının gözlemleridir.
Haldun Taner – "Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu"
Kitabın adından da anlaşılacağı üzere Haldun Taner kaleminden çıkan, İstanbul semti Şişhane’de geçen bir romandır. Belediyeye ait bir atın gözünden Şişhane’de yaşanan kaza, kazaya karışanlar ve bu insanların hayatları anlatılır.
Selim İleri – "Her Gece Bodrum"
Tatil için 1970’li yılların Bodrum’unu tercih eden bir grup gencin hikayesini anlatırken yozlaşmayı ortaya çıkarır, bu eserinde Selim İleri. Her biri farklı bir duyarlılık ve yapıya sahip olan gençlerin Bodrum’da karşılaştığı ortam karşısında yaşadıklarını, bazılarının İstanbul’a geri kaçışları ile son bulan hikayesini anlatır.
Adalet Ağaoğlu – "Bir Düğün Gecesi"
Dar Zamanlar kitap serisinin ikinci romanı olan bu eserde Ayşen ile Ercan’ın düğünü anlatılır. İstanbul’da yaşayan karakterlerin Ankara’daki düğüne gidişi ve içsel karmaşaları düğün teması eşliğinde Adalet Ağaoğlu tarafından anlatılır.
Sait Faik Abasıyanık – "İstanbul Öyküleri"
İstanbul denildiğinde akla gelen ilk yazarlardan biri Sait Faik Abasıyanık’tır. Burgazada, Karaköy, Şehzadebaşı gibi İstanbul’un birçok bölgesini detay detay anlatır öykülerinde. “Burada (İstanbul’da) her şey bir insanı sevmekle bitiyor” diyen yazarın kahvehanelerden balıkçılara, küçükten büyüğe şehri anlattığı eserlerinden biridir.
Zülfü Livaneli – "Kardeşimin Hikayesi"
Zülfü Livaneli’nin bu eseri İstanbul’un Çatalca ilçesinde geçer. Hikaye emekli olduktan sonra Karadeniz’in sahil kasabasına taşınan Ahmet’in diliyle yazılır. Eski adı Podima olan Yalıköy'e taşınan ve sakin bir hayat süren Ahmet Arzu’nun öldürülmesi üzerine tanıştığı gazeteci kıza kendisinin ve kardeşinin hikayesini anlatır.
Perihan Mağden – "İki Genç Kızın Romanı"
Perihan Mağden’in filmi de çekilen bu romanında İstanbul’da yaşayan iki genç kızın hikayesi lezbiyenlik teması üzerinden anlatılır. İstanbul’un o dönemdeki kültürel hayatının ve lezbiyenliğe bakış açısının yansıtıldığı kitapta genç kızların içsel karmaşalarına yer verilir.
Orhan Kemal – "Gurbet Kuşları”
Orhan Kemal’in kalemine yaraşır bir şekilde 1950 ve 1960’lı yıllarda şehre gurbete gelenler işlenir. Anadolu’dan İstanbul’a göç edenler ve bunu fırsat bilen açıkgöz kişilerin nasıl bir sistematiğe dönüştüğünden bahsedilir.
İhsan Oktay Anar – "Puslu Kıtalar Atlası”
İlk romanı Puslu Kıtalar Atlası ile başarıyı yakalayan İhsan Oktay Anar, eserinde postmodern bir dil kullanır. Yazar, 17. yüzyıl İstanbul’unda geçen romanda Uzun İhsan Efendi’nin fantastik öyküsünden bahsederken İstanbul’u da kendi gözünden tanımlar.