Akıntıya Paralel Bir Mimarlık Okulu
Geçtiğimiz aylarda üç mimar (benle birlikte çok sevgili Çağda Türkmen ve Sevgi Tuğçe Çakmak) bir fikir yarışması için kafa kafaya verdik. Yarışma, mimarlık eğitiminin nasıl olması gerektiğini düşündürmeye yönelik bir manifestoyla "Akıntıya Karşı Bir Mimarlık Okulu, B planı" başlığında kamuya duyurulmuştu. Bu hafta yarışma sonuçlandı ve kazananlar açıklandı. Kazanan fikirlerden biri de bizimkiydi diyebilmeyi çok istemekle beraber, ne yazık ki, diyemiyorum, çünkü kazanmadık :)
Fakat son derece dolu, son derece doyurucu ve tatmin edici bir üç ay geçirdiğimizi söyleyebilirim. Bütün bu birikimi, çıkarımları ve süreci paylaşmamak ziyan olurdu gibi hissediyorum, özellikle Türkiye'de ilköğretim yıllarından itibaren başlayan standardize edici, tektipleştiren, dayatmacı ve stabilize olmayı bir türlü başaramayan eğitim sisteminden çıkarak kreatif sektörlere yönelen, güzel sanatlar ve onla ilintili alanlarda lisans eğitimi alanlarınızın fikirlerini de belki duyma şansımız olur diye düşündüm.
Yarışma söyle diyordu; " Mimarlık ve tasarım kendi disipliner dinamiklerinin ötesinde tüketim kültürü için en geniş şemsiyeyi oluşturuyor. Yapıların kendilerinin yanısıra mobilyadan aksesuara, kumaştan elektrikli aletlere kadar, pazarda büyük pay toplayan ürünlerin neredeyse tümü konut, işyeri ya da diğer mekânlarla bütünleşik bir süreklilik içeriyor. Mekân, kendisi tüketildiği gibi tüketilebilecek olan hemen her şey için bir mazeret oluşturuyor. İvmelenen tüketim kültürü içinde mimarlığın da bu kültürle bütünleşik bir yapı sergilemesi ve asli bazı değerlerini yok varsayması şaşırtıcı değil. Mimarlık eğitimi de ister istemez varolan pratik ve onun getirdiği ana eksen öncelik ve değerler ile bir temsiliyet ilişkisi içine giriyor. Üretim ve tüketim hızının, pazarda değer bulma önceliklerinin temel girdi olarak ele alındığı güncel ortam mimarlık eğitimini de yönlendiriyor, klişelere yönelik eleştirel mesafeler yitiriliyor. Medyatik ortamın hızla ürettiği beğeni normları, öne aldığı örnekler, yapay bir güncellik kavramı etrafında kümelenen tartışma başlıkları “talep edileni” görmezlikten gelemeyen eğitim ortamının da parçası haline geliyor. "
Biz de haliyle buradan hareket ettik; temelde yaklaşımımız şuydu. Muhalif yaklaşımların tüketim odaklı yaşamaya iyiden iyiye alışmış olan toplumda istediğinin tam tersi etkiyi uyandırmasına ve bir şeylerin değişmesi için daha temele, daha kendi gününün giysilerinden soyunmuş bir metoda işaret etmek gerektiğine değindik. Kapitalizme, tüketime karşı oluşan her hareket, kendini bir t-shirt'e basılıp global ölçekte satılırken buluyor çünkü, yani kızdığı şeyi besleyen bir başka dişliye dönüşüyor. Dolayısıyla burada akıntıya set çekmek mi çözüm, yani mimarlık eğitimini akıntının önüne bir engel gibi koyunca mı elde edeceğiz tüketim dünyasının dayattığı ihtiyaçları görmezden gelebilen bir toplumu? diye sorduk ve cevabın hayır olduğuna inandık. Dolayısıyla akıntıya karşı değil, akıntıya paralel bir hareket ile, sisteme sızan, sistemin içinden bir kıvılcım çakan ve akıntıyı durdurmak değil yönlendirmek şeklinde hareket eden bir mimarlık okulu arayışına girdik.
Türbülans mimarlık okulu da bu şekilde isimlendirilmiş oldu.
Sonuçtan bağımsız olarak, mimar kimdir, ihtiyaç nedir, 'güzel' nedir, gibi sorulara cevap ararken ve (şimdi düşündüğümde Hal Foster'ın tasarımı kapitalizmin en güçlü silahlarından biri olmakla itham ettiği Tasarım ve Suç kitabı da aklıma gelmekle birlikte) günümüzde mimarlık'ın bir disiplin olarak var olup olmadığı sorusunu (okuma önerisi: Tanyeli, Yaparak Yıkmak) değerlendirirken, buradan alt başlıklara ayrılan onlarca kritik soruyu, ironik ve retorik formatlarda da irdeleyip kronik bir soruna cevap aradık. :) Sonuçta mimarlığın gelinen yüzyıl itibariyle tek başına bir disiplin olarak ele alınmasını ve eskinin tanrı-mimar yaklaşımını belki geride bırakarak disiplinlerarası koordinasyon, disiplinlerötesi korelasyon ve örgütlenme biçimine yakın bir tutum sergileyen bir okul tasarlamaya karar verdik.
Az önce bahsini ettiğim kronik sorunun; her yıl değişip her yıl hasta eden grip virüsü gibi, aslında her yıl yenilenip bambaşka üsluplarda kendini geliştiren tüketim çağı sorunları olduğunun da altını çizmek isterim. Yine bu yaklaşımla akıntıya karşı duran şey bir sabitliğe işaret etti. Akıntıya paralel dediğimiz andaysa sabit olmayan, sorun değişirse hemen kendini ona göre değiştirerek çözüme ulaşan akışkan, yenilenen, organik bir mimarlık okulu düşledik.
Türbülans Mimarlık okulu, A planı olan, mevcut mimarlık eğitimine eklemlenerek bir modül ya da plug-in gibi eğitim alan bireyleri update eden bir eğitsel virüs oldu. İki haftalık bir staj programı gibi her yıl dönem sonuna eklemlenen bu program, o yılın seçilen güncel sorununa cevap arayan, bunu yaparken ilgili diğer disiplinlerden yardım alan, mümkün mertebe "on-site" araştırma yöntemleriyle veri toplayan, yerel yönetimlerden sosyologlara, tarihçilere ve hukukçulara, konunun gerektirdiği tüm bilgi birikimini birinci elden temin ederek çözüm yolu geliştirmeyi öğretmeye yönelik bir okul olarak ortaya çıktı.
https://www.turbulansmimarlikokulu.com/ manifestosundan bir kesitle bitirmek isterim:
"
Mimarlık disiplininin ivmelenen tüketim kültürüyle ve mekânlarıyla bütünleşik sürekliliği üzerine tartışırken aslında bir mimarlık okulu kurmaya olmaya başladığımızı fark ettik. Değişim değerini önceliksiz bıraktığımız bu süreç tam da “klişelere yönelik eleştirel mesafeler” üretmemize sebep olan bir alternatif arza göz kırpıyordu. Bu noktada nerede ve ne zaman sorularının yanıtını birbirinden bağımsız düşünemedik: Öğrenmenin biçimsel olmayan yolları, sürekliliklerini gönüllü zaman-mekân esnekliklerine borçlu. Öyleyse bizim okulumuz, bitimsiz çeşitlemelere olanak sağlayan basit ve açık bir nazım planı çekirdeğinden filizleniyor.
Türbülans: Akıntıya paralel bir mimarlık okulu, kurumsallaşmış bir yeri ve programı haiz değildir. Katı olan her şeyin buharlaştığı bu zaman-mekân sıkışması içinde sabitliğin sürekliliğine inanmıyor, bu basamaksız ve düzenler üstü okulun her öğrenme döneminde kendini oluşturan öğrencileriyle yeniden biçim bulmasını öneriyoruz. Bilgiye erişimin hem bu kadar kolay hem de bu kadar zor olduğu 21. Yüzyıl Türkiye’sinde öğrencilerin bireysel donanımlarını, Bologna gibi aynılaştırma süreçlerinin tam karşısına özgün meraklarıyla konumlandırmalarına olanak sağlayan gönüllü yollar açıyoruz. Her öğrenim döneminde akıntı, bağlam ve eylemsellik üzerine sorgulamalarını yapan öğrencilerin kendi sorunlarını yer ve zaman bağlamında saptayarak bir çalışma rotası ve program ürettikleri bu disiplinler ötesi mimarlık okulunda sürekliliği olan tek şey okulun kendisi.