KASIM'IN SON GÜNLERİ, KÜLTÜR SANAT GÜNLERİ
Şehrin sinema durağı: Kundura Sinema
Beykoz Kundura, şehrin kalabalığından ve karmaşasından uzakta, en sevdiğimiz duraklardan biri ve takip eden ay, onlar için ayrıca önemli çünkü Kundura Sinema birinci yılını kutluyor. Bu yıldönümü de elbette biz sinemaseverlere yarıyor. Kundura Sinema’nın Aralık ayı konuklarından biri ünlü piyanist Donald Sosin ve müzikleriyle eşlik edeceği, bilim kurgu sinemasının ilk örneklerinden sayılan Woman in the Moon filmi. Programda hem dahi hem deli olduğuna inandığımız yönetmeni Stanley Kubrick’in 1968 yapımı 2001: A Space Odyssey filmi, özel ikramlar eşliğinde film izleme keyfi sunan, Hollywood Klasikleri Özel Gösterimi kapsamında Cat On A Hot Tin Roof/Kızgın Damdaki Kedi ve genç yönetmenlerin buluştuğu Açık Perde gösterimleri de yer alıyor.
2001: A Space Odyssey
Uzun metraj filmlerin yanı sıra kısa ve orta uzunlukta 3 filmden oluşan “Belki Yaşanmadı, Yine De Doğru” ücretsiz film seçkisi de Aralık ayında Kundura Sinema’da olacak gösterilecek. Ay’a inişin 50. yıldönümü kutlamaları kapsamında programda yerini alan Firmamentum Continuitas, Genghis Khan Conquers the Moon ve Dark Side of the Moon filmleri gerçek ile kurgu arasında köprü kuruyor ve kolektif bilinçte gizli olan gerçekleri gün yüzüne çıkartmayı amaçlıyor. Kısacası Kundura Sinema, İstanbul’un kendine mesken edindiği sakin köşesinde biz sevenlerine sinema deneyimi sunmayı hız kesmeden sürdürüyor.
Anna Laudel’de bizi karşılayan üç solo sergi
Ekim ayındaki İntergalaktik sergisiyle bizi dünyadan ışık yılı uzakları ve türlü ütopya senaryolarını düşünmeye sürükleyen Anna Laudel, bu kez farklı bir davetle geliyor: Üç sanatçı, üç farklı teknik, üç sergi. Hayal İncedoğan, Fırat Neziroğlu ve Halil Vurucuoğlu’nun sergileri, 26 Kasım'da galeride yerlerini alacak ve 19 Ocak’a dek orada olacaklar.
Halil Vurucuoğlu
Hayal İncedoğan’ın Zamanın Gölgesinde sergisi, sanatçının disiplinler arası çalışmalarının bir sonucu. Müzik, sinema ve edebiyattan beslenen sergide İncedoğan, zaman, mekan ve hafıza kavramlarının paralel yönlerini çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Fırat Neziroğlu’nun adıyla dikkatimizi hemen çeken Selfie’si, Anadolu’nun bilinen en eski sanatlarından olan kilim dokuma tekniğini dönüştürüyor ve tek parmak dokunuşu ile bir saniyede gerçekleşen “selfie” imgesiyle, 600 saatte gerçekleşen “dokuma selfie” imgesi arasındaki farkı sorguluyor. Ve üçlünün son halkası olan Halil Vurucuoğlu‘nun sergisi SYZYGY, sanatsal pratiği boyunca kullandığı farklı teknikleri ustalıkla uyguladığı yapıtlarıyla, bilinçaltına yolculuğu ve akışı resimsel bir dille yeniden kurguluyor ve bakan kişiyi dış dünyadan uzaklaştırıp iç dünyasına dönmeye zorluyor. Anna Laudel’de uzunca bir tura çıkmaya hazırız.
Bir şehir hikayesi: Sesin Resmi
DotKanyonda, hemen her oyununu yakından takip ettiğimiz ve izlendiğinde akla kazınan işler yapmayı seven bir sahne. Sezonun yenilerinden Sesin Resmi bu kaideyi bozmuyor, Kieran Hurley’nin Edinburgh için yazdığı oyun şimdi bir İstanbul hikayesi anlatıyor. Esra Bezen Bilgin, tiyatro sahnesinde mutlaka görülmesi gereken bir oyuncu ve biz onu sezonlardır farklı karakterlerle izlemenin (bknz. Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince, Ama Şimdi İyi, bknz. Pencere) tadını çıkarıyoruz. Yağız Can Konyalı da ona öyle bir eşlik ediyor ki, Mehmetcan Mincinozlu’nun sadece dili değil, şehri de çevirdiği ve Mert Öner’in yönettiği Sesin Resmi, bize şehirlerden bağımsız bir şekilde hepimizin hikayesinin ne kadar benzer olduğunu söylüyor.
Yağız Can Konyalı ve Esra Bezen Bilgin
Üzücü bir şehir hikayesi izliyoruz ve karşımızda iki insan var: Yazmaya olan inancını kaybetmiş oyun yazarı bir kadın ve hayatın şiddetinden kendini resim çizerek korumaya çalışan genç bir erkek. Onlar şehrin tepelerinin birinde karşılaşıyorlar, aralarında oluşan ve adını tam olarak koyamadığımız ilişki, ikisini de değiştiriyor. Onları izledikçe biz de kendimize hatırlatıyoruz: Her şey yoluna girecek. Sesin Resmi, Kasım ve Aralık ayları boyunca DotKanyonda sahnesinde.
Deliliğin düzenli hali
Beyoğlu’nun eski tadını arayanlardan ve gitmek için bahane bulamayanlardansanız, Akbank Sanat’ın Düzenli Delilik adını taşıyan sergisi size bir bahaneden fazlasını sunuyor. Marcus Graf’ın küratörlüğünde hayata geçen Düzenli Delilik, gerçeklik ve diğer anlamsızlıklar üzerine, farklı birçok alan ve disiplinden çağdaş sanatçıların eserlerinin yer aldığı uluslararası bir karma sergi.
Bilgiye ulaşamamanın artık imkansızlaştığı çağımızda, her gün onlarca hatta yüzlerce yeni bilgi edinmek durumunda kalıyoruz. Sergi de, kontrolümüz dışındaki bu bilgi kavramını ele alıyor ve sayısız ekran ve medya kanallarıyla bize ulaşan bilgiyi gözden geçiriyor, bunu yaparken artık adını pek anmadığımız iki kelimenin de anlamını sorguluyor: Bilmeme ve bilinmeme. Sergilenen sanat eserleri, zamanımızın çılgınlığıyla baş edebilmek adına bazen absürt ve anlamsız olmaktan korkmuyor ve ortaya gerçekten hiç bilmediğimiz alternatif sonuçlar çıkıyor. Düzenli Delilik, 11 Ocak 2020’ye kadar ziyarete açık.