THE UNCOMFORTABLE PROJECT
Günlük hayatımızda sıklıkla kullandığımız objeler bambaşka formlarda tasarlanmış olsaydı ne olurdu? Çalışmalarını Atina’da sürdüren mimar Katerina Kamprani, bu soruyu mizah dolu projesi The Uncomfortable ile cevaplıyor. Adından da anlaşılacağı üzere bir miktar rahatsızlık veren tasarım projesi, kullanıcılar üzerinde tam olarak amaçladığı etkiyi bırakmış gibi görünüyor. The Uncomfortable Project, aslında her gün kullandığımız objelerin rahatsızlık verecek derecede kullanışsız olarak tasarlandığı bir çalışma. Projede oturmanın mümkün olmadığı sandalyelerden yemek yemenin aşırı derecede zor olduğu çatal-kaşıklara kadar pek çok obje bulunuyor. Peki bu objeler bize ne anlatıyor?
Günümüzün tasarımlarında aradığımız özellikler bir eşyanın kullanışlı, verimli ve yenilikçi olmasıdır. Ama Kamprani, fonksiyonel olarak kullanmanın neredeyse imkânsız olduğu tasarımlarıyla bu kuralları ters yüz etmeyi başarıyor ve bir anlamda geleneksel tasarım kurallarını yıkıyor. Bu yaratıcı seri, aslında Kamprani’nin yüksek lisans yaptığı endüstriyel tasarım bölümünü bırakmaya karar verdiği 2011 senesinde ortaya çıkmış. Sanatçı verdiği röportajlarda, okulda kullanıcı deneyimi üzerine öğrendiği her yeni bilginin onu tam tersini yapmaya ittiğini belirtiyor. Her ne kadar okulda kendisinden beklenen başarıyı elde edemese de projesiyle hem yaratıcılığını kanıtlıyor hem de mizahı tasarımın alanına sokmayı başarıyor.
Objeler aslında evimizde bulunan hallerindeki özlerini kısmen de olsa koruyorlar. Yapıldıkları materyaller çoğu zaman bu özlere uygun olarak seçiliyor. Yani seride seramik kupalar, lastik çizmeler, cam kadehler ve plastik sandalyeler görmek mümkün. Ama Kamprani betondan bir şemsiye tasarlayarak sınırları zorlamayı ihmal etmiyor. Bu eşyaların bir bölümü ise fiziksel olarak üretilmiş değil. Kamprani tasarımlarını önce bir 3D model olarak dijital ortamda çiziyor. Varsayımlara dayalı objeler önceleri pek hayata geçmese de 2017’de teması “kusurlu tasarımlar” olan Zagreb Tasarım Haftası’na davet alan Kamprani, o tarihten sonra bu sabote edilmiş eşyaları somutlaştırmaya başlıyor. Kamprani, somutlaştırdığı her eşyayla insanları hem güldürüyor hem de temel ihtiyaçlarımızı karşılamak için ihtiyacımız olan objelerin, aslında bizim için ne kadar vazgeçilmez olduklarını hatırlatıyor. Her gün kullandığımız nesnelerin aslında ne kadar karmaşık süreçlerden geçerek elimize ulaştığını ve tasarım süreçlerindeki ufak bir hatanın ne gibi sorunlara yol açabileceğini yaratıcı bir yolla fark ettiriyor. Aslında ürünlerin dizayn edilme sürecinin büyük bir kısmı da geleneksel tasarım kalıplarına uygun olarak işliyor. Fakat Kamprani her bir aşamayı adım adım inceleyip kullanıcının beklentisinden dışarı çıkacak ve hatta kullanıcıları kandıracak yollar bulmayı deniyor. Sonucunda ise tuhaf, absürt ve hatta sürreal denebilecek eserler ortaya çıkıyor.