Aksiyon Alamayanlardan Mısınız?
Yazar James Clear ‘’Atomic Habits’’ isimli kitabında, Jerry Uelsman isimli bir profesörün fotoğrafçılık öğrencilerine uyguladığı bir deneyden bahsediyor. Uelsman eğitimin ilk gününde öğrencilerini iki gruba ayırıyor. Sınıfın solunda bulunan öğrenciler ‘miktar’ grubu adını, sağında bulunan öğrenciler ise ‘kalite’ grubu adını alıyor. Uelsman, miktar grubu öğrencilerine, çektikleri fotoğrafın sayısına göre not alacaklarını söylüyor. Sömestirin sonunda yüz tane fotoğraf çeken öğrencilere A, 90 tane fotoğraf çekenlere B, seksen tane çekenlere ise C vereceğini açıklıyor.
Kalite grubu öğrencilerine ise çektikleri fotoğrafın sayısına göre değil, kalitesine göre not vereceğini belirtiyor Profesör. Dersten A alabilmek için bu grubun öğrencilerinden, bütün bir sömestir boyunca sadece bir tane, mükemmele yakın bir fotoğraf istiyor.
Sömestirin sonunda en yüksek notlar ve en güzel fotoğraflar miktar grubu öğrencilerinden çıkıyor. Çektikleri fotoğrafların sayısını artırmaya çalışırken öğrenciler, onlarca farklı teknik ve ışıkla deney yapmış oluyorlar. Hatalarından öğrenmiş ve kendilerini çektikleri her fotoğrafta daha da geliştirmiş oluyorlar. Kalite grubu öğrencileri ise zamanlarının çoğunu mükemmel fotoğraf üzerine kafa yorarak, düşünerek ve teori üreterek geçiriyorlar. Ders yılının sonunda hemen hemen hepsinin elinde ortalama bir fotoğraf ve mükemmellik konusunda karışmış kafalar kalıyor.
Hayatının büyük bir bölümünde kendini mükemmeliyetçi gören biri olarak bu deneyi okumak son derece çarpıcı ve aydınlatıcı bir deneyim oldu benim için. Ben de kafasında onlarca planı olan ama iş bu planları aksiyona dökmeye gelince zorlanan çoğunluk için bu yazıyı kaleme almak istedim.
James Clear bu iki öğrenci grubu arasındaki farkı aksiyon almakla, hareket halinde olmak kalıpları ile açıklıyor. Hareket halinde olmak demek herhangi bir sonuç üretmeden planlama yapmak, strateji kurmak, araştırmak, öğrenmek, bilgi toplamak ve insanlarla konuşmak demek. Aksiyon almak ise kelimenin gerçek anlamıyla planlananı yapmak, ortaya bir sonuç, ürün çıkarmak. 20 tane yazı fikri düşünmekle bu yazıyı yazmak arasındaki fark gibi. Ya da yazılmak için bir spor salonu aramak ile spor yapmak gibi.
Bu bağlamda, kendime sorduğum gibi size de sormak istiyorum. Bir kağıdı ikiye bölseniz ve bir tarafa ‘hareket halinde olduğum konular’, diğer tarafa ise ‘aksiyon aldığım konular’ başlığını atsanız, altlarında ne gibi maddeler olurdu? Hangi liste daha kabarık olurdu? Siz daha çok kafa yoran, planlayan ve düşünen bir insan mısınız? Yoksa yapan ve aksiyon alan mı?
Birçok konuda planlama yapmak, araştırmak ve bilgi toplamak, o işin kalitesi ve başarısı için gerekli. Bu konuda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Fakat iş gerçekleşmediği sürece yapılan araştırma da planlama da herhangi bir etki yaratmıyor. İnsanların ayrıştığı nokta da zaten tam olarak burası. Unutmamamız gereken şey, bir işi yapmaya hazırlanmak ile o işi yapmak arasında son derece büyük bir fark olduğu ve hayat arenasında asıl etkiyi de bu farkın yarattığı.
Aksiyon Almakta Neden Zorlanıyoruz?
Hazırlık yapmak ertelemenin bize son derece pozitif gelen bir maskesine dönüşebiliyor çoğu zaman. Planlama evresinde olduğumuz konularda aslında yerimizde sayarken sanki ilerleme kaydediyormuş hissiyatına kapılabiliyoruz kolaylıkla. Bu da gerçek anlamda yol kat etmemizin önüne geçebiliyor haliyle. Ve iş aksiyon almaya gelince çoğumuz kendimizi yeterince hazır hissetmiyoruz, biraz daha düşündükten, planladıktan sonra başlarsak sanki daha iyi sonuçlar alacağımızı hissediyoruz ve bir türlü pratiğe geçmiyoruz.
Çünkü sonunda başarısız olabiliriz. Yetersiz olabiliriz. Kaybedebiliriz. Eleştiriye maruz kalabiliriz. Planlama evresinde hayat çok daha rahat. Risk yok, kayıp yok. Üstüne üstlük bir de tatlı bir ilerleme kaydetme, başarma illüzyonu var.
Peki Ne Yapabiliriz?
Kişisel gelişimin en sevdiğim yanlarından bir tanesi, bir kez kendimizi nasıl kandırdığımızı anladıktan sonra, kendimize neyi neden yaptığımızı tüm gerçekliğiyle itiraf ettikten sonra işin en büyük kısmını aslında başarmış olmak.
Bu noktada da öncelikle kendimize dürüst olabilir ve aksiyon almakta zorlandığımız konu ile ilgili bizi yavaşlatan kişisel inançlarımızı gözden geçirebiliriz. Adım atmak istediğimiz konuda kendimizi nasıl görüyoruz? Örneğin sigarayı bırakmak isteyen biri kendini sigara içen biri olarak tanımlıyorsa daha en baştan akıntıya karşı kürek çekmeyi seçiyordur. Ya da yeni bir iş kurmak isteyen biri kendini derinlerde bir yerlerde ticarette başarısız olarak görüyorsa zaten maça mağlup olarak çıkıyordur. Bir de tam tersini hayal edelim. Kendisini tanıdığım günden beri yazı yazmak isteyen ve bu konuda konuşan, okuyan, araştıran ve fikir üreten fakat herhangi bir aksiyon almayan arkadaşımın kendine her gün ‘’Ben yaratıcı ve etkileyici bir yazarım.’’ dediğini düşünün. Ya da kilo vermek isteyen ama vaktinin çoğunu diyet programları ve spor egzersizleri arayarak geçiren bir kişinin, kendini sağlıklı bir insan olduğuna inandırdığını ve sağlıklı bir insan ne yapar sorusunu sorarak kararlar aldığını düşünün. Sizce hangisinin aksiyon alma olasılığı daha fazla olacaktır?
İşin güzel tarafı, bizi geride tutan kişisel inançlarımızı fark edip bunları değiştirdiğimiz an zaten aksiyon almakla ilgili korkularımızı da ortadan kaldırmış oluyoruz. ‘’Ben başarılıyım.’’ dedikten ve buna canıgönülden inandıktan sonra, ilk kurduğunuz işte iflas etseniz dahi bunu bir başarısızlık olarak görmeyip, ne yapılmaması gerektiğini tecrübe etmiş olmanın bir başarısı olarak görme ihtimaliniz çok yüksek.
Bundan sonraki aşama da Uelsman’ın miktar grubu öğrencileri gibi tamamen işin pratiğinde. Deneme ve yanılmada. Ufacık da olsa bir adım atmakta. Spor yapmak istiyorsanız fakat işten yorgun argın gelip ilk iş olarak pijamalarınızı giyip kanepeye bırakıyorsanız kendinizi, pijamalarınızı değil de spor kıyafetlerinizi giyerek bir aksiyon başlatın. Belki bir hafta boyunca spor kıyafetlerinizle yatacaksınız o kanepede. Ve belki sekizinci günde hava güzel olacak ve hazır üstüm de giyinikken bir yürüyüp geleyim sokağın aşağısına diyeceksiniz. Belki bir sonraki seferde yolunuzu uzatacaksınız ve beş dakika daha fazla yürüyeceksiniz.
Uzun bir planlama evresinden sonra alacağınız ilk aksiyonunuz harika, büyük ya da çarpıcı olmak zorunda değil. Hele mükemmel olmak zorunda hiç değil. Ne zaman bir konuda fazla kafa yorduğunuzu hissederseniz, aksiyonu ertelediğinizi ve hazır olmadığınızı düşünürseniz Uelsman’ın deneyini düşünün. Mükemmellik kovalamadan, neyi nasıl çektiklerini çok da umursamadan ardı ardına deklanşöre basan öğrenciler gelsin gözünüzün önüne. Ve her birinin sonunda ne kadar tecrübeli birer fotoğrafçı oldukları..
Hepinize gelişim ve sorgulama dolu bir hafta diliyorum.
Kendinize iyi davranın.