Semih Zeki ile 'Autopoıesıs' Üzerine
Serginin hikayesini öğrenebilir miyiz? Autopoiesis kavramı ile sergi bağlantısı ne zaman ve nasıl oluştu?
“Autopoiesis” kavramı üzerinde düşünüp , sergi ismi olarak karar vermemiz sergi metnini yazan Gökçe ile beraber bir yıl önce konuştuğumuz bir durum., “Autopoiesis” kavram olarak kendini üretme kendi kendini yenileme mekanizmalarının hem canlılığın çeşitliliğini hem de benzersizliğini gösterir. Canlı sistemleri, malzeme girişine ve çıkışına rağmen, kendi kendini düzenleme ve kendi kendine referans yoluyla kendi özel formlarını koruyan 'kendi kendini üreten' mekanizmalardır. Aslında bir anlamda yaşamın kendi kendini üretmesidir. Bu açıklamadan baktığımız zaman benim yapmış olduğum özellikle kağıt işler serisinde, mimari verilerden yola çıkarak oluşturulan sistemin sürekli kendini değiştirmesi, her farklı çalışmada dönüşümüne evrilmesine ve kendini sürekli yenileyerek sistemsel bir dinamiğe gittiğine şahit olduğumuzu görüyoruz.
Bu sergi bir anlamda hayatınızın dönüm noktası olarak da tanımlanıyor sergi metninde. Serginin başlangıcından sonuna değin hayatınızın nasıl bir dönemini geçirmiştiniz? Eserlerinize bu dönem sizce nasıl yansıdı?
Aslında şu acıdan hayatımın dönüm noktası diyebiliriz. Bu sergide daha önceki sergi ve çalışmalarda olan mimari yapının veya kent imgesinin artık ortadan kalkması ve sadece görsel eleman olarak mimari detayları kullanarak kendi yapılarımı oluşturması ve artık giderek soyut bir konstrüksiyona bürünmesi açısından çok önemli bir geçiş sergisi oldu. Bu süreç elinizdeki verileri çeşitlendirerek daha iyi tanımaya çalıştığım ve sürekli kendi kendini doğuran bir sistemi bulma çabası içerisinde oldum. Bu bakımdan benim için çok deneysel ve bir çok yönelimde oluşturduğum bir hazırlık süreci oldu. Altı yedi yıl önce başlayan bu süreçte fotoğraf olarak kullandığım verilerin aynı olmasına rağmen çıkan sonucun sonsuz değişimi ve üreyen ve sürekli evrilen bir üretim zamanı olması da ayrıca beni çok heyecanlandıran ve ilerisi içinde insanı sürekli dinamik tutan bir serüven. Bu süreçte sizde kendi deneyimlerinizin bilgi birikiminizin ve gelişiminiz ile beraber sizi de değiştiriyor. Bu değişim hiç kuşkusuz aynı zamanda üretim dinamiğinizin de sürekli değişmesi demek.
Tarzınızı ‘resmin resme yolculuğu’ olarak nitelendiriyorsunuz. Bunu biraz açabilir misiniz? Resimlerinizdeki üretim yolculuğu nasıl bir yolculuk?
Bu tanım geçtiğimiz şubat ayı içerisinde gerçekleştirdiğim Tokyo seyahatinde deneyimlediğim ahşap panel, Japon kağıdı ve Japon mürekkebi ile üretmiş olduğum bir dizi çalışma esnasında oluştu yaklaşık elli altmış parçalık bu çalışmayı daha sonra bir bütün kompozisyon şeklinde sergiledim. Bu üretim sürecinde her bir çalışma bana bir sonraki çalışma için referans veriyor ve üretilen işler kendi aralarında bir diyalog oluşturuyor. Dolayısıyla bir resim diğer resme gitme esnasında bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuk aslında bizim bütün üretim sürecimizde bulunan bir durum her yaptığınız üretim, sizi bir sonrakine çıkaran basamak gibidir. Bu nedenle “resmin resme yolculuğu” tanımını kullandım.
Sergideki başlangıç resmi yani sergiyi başlatan ilk resim nasıl ortaya çıktı ve sergide yer alan eserler bu ilk resmin bir devamı niteliğinde mi yoksa apayrı resimler mi? Bildiğim kadarı ile bu ilk resmin içinde Arter binasının inşaat halinde olduğu dönemden görseller de mevcut.
Serginin ilk çalışması, “Autopoiesis Başlangıç”, ilk ürettiğim ancak ismini vermediğim, sergi ismini verdikten sonra isimlendirdiğim bir çalışma. Böyle bir isim vermemin nedeni oluşturmuş olduğum mimari formun birim hali ve ilk denediğim çalışma olmasıdır. Sadece Arter binasının çelik konstrüksiyon detaylarını kullanarak yapmış olduğum bu yapı aynı zamanda diğer çalışmaları şekillendirmesi açısından son derece önemlilik oluşturdu. Bu resim diğer resimleri oluşturan sistemin tek ve yalın halini temsil ediyor. Sistem daha sonraki resimlerde kendini türeterek karmaşıklaşan, çoğalan bir örgü haline dönüşüyor ve sonsuz bir döngüye giriyor. Aslında bu üretim sürecinde yalın bir dilden daha yoğun bir üretim sürecine giriyor. Daha önce dediğim gibi, resim kendi yolculuğunda kendi değişimini deneyimliyor ve gözlemliyor. Biz “Autopoiesis” sergisinde bunu görüyoruz.